Küresel iklim değişikliği ile mücadele, günümüzün en acil sorunlarından biri ve Avrupa Birliği (AB) bu mücadelede öncü bir rol üstleniyor. AB'nin bu çabalardaki en önemli araçlarından biri de Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM), uluslararası alanda daha çok CBAM (Carbon Border Adjustment Mechanism) olarak biliniyor. Peki, SKDM tam olarak nedir ve neden bu kadar büyük bir önem taşıyor?
SKDM, AB'nin iddialı Yeşil Mutabakatı'nın temel taşlarından biri olarak 2023 yılında yürürlüğe girdi. Yeşil Mutabakat, AB'yi 2050 yılına kadar ilk iklim-nötr kıta yapma hedefini taşıyan kapsamlı bir yol haritası. Bu hedefe ulaşmak için AB, kendi içindeki endüstrilere karbon emisyonları konusunda sıkı düzenlemeler ve maliyetler getiriyor. İşte tam da bu noktada SKDM devreye giriyor.
Mekanizmanın temel amacı, karbon kaçağını önlemek. Karbon kaçağı, AB içindeki şirketlerin, daha sıkı karbon düzenlemeleri ve yüksek maliyetler nedeniyle üretimlerini, çevresel standartların daha az katı olduğu ülkelere kaydırması durumunu ifade ediyor. Bu durum, küresel emisyonları azaltmak yerine sadece coğrafi olarak yer değiştirmesine neden olurken, aynı zamanda AB'deki karbon yoğun endüstrilerin rekabet gücünü de olumsuz etkiliyor. SKDM, AB dışından ithal edilen belirli karbon yoğun ürünlerin üretiminden kaynaklanan gömülü karbon emisyonları için bir bedel ödenmesini şart koşarak bu eşitsizliği ortadan kaldırmayı hedefliyor.
Aslında SKDM, AB'nin mevcut Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) ile bir bütünlük sağlıyor. AB ETS, AB içindeki enerji santralleri ve sanayi tesislerinin saldığı her ton karbon için bir bedel ödemesini gerektiren bir karbon fiyatlandırma mekanizmasıdır. SKDM ise, bu karbon maliyetini AB'ye giren ithal ürünlere de uygulayarak, hem yerli hem de ithal ürünler arasında adil bir rekabet ortamı yaratmayı amaçlıyor. Yani, AB'li bir çelik üreticisinin ödediği karbon maliyetine benzer bir maliyetin, AB dışından gelen çelik için de ödenmesini sağlıyor.
Bu mekanizma, sadece çevresel bir araç olmanın ötesinde, ekonomik ve stratejik bir boyut da taşıyor. AB, SKDM aracılığıyla hem kendi endüstrilerini korumayı hem de küresel ölçekte daha sürdürülebilir üretim pratiklerini teşvik etmeyi hedefliyor. Uzun vadede, bu düzenleme, uluslararası ticaretin "yeşilleşmesinde" önemli bir rol oynayabilir ve diğer ülkeleri de karbon emisyonlarını azaltmaya yönelik benzer adımlar atmaya teşvik edebilir. Kısacası, SKDM bir karbon vergisi uygulamasından ziyade, küresel iklim eylemini hızlandırmayı amaçlayan karmaşık bir sınır ayarlaması mekanizmasıdır.
Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM), AB'nin iklim hedeflerini gerçekleştirmede kilit bir rol oynarken, bu mekanizmanın hangi sektörleri ve ne zaman etkileyeceği, özellikle Türkiye gibi AB ile güçlü ticari bağları olan ülkeler için büyük önem taşıyor. SKDM, tüm ithal ürünleri kapsamak yerine, karbon kaçağı riski en yüksek olan ve yüksek karbon emisyonuna sahip belirli sektörlere odaklanmıştır.
AB, SKDM'yi aşamalı olarak uygulamaya koymayı tercih etti. İlk etapta, özellikle yüksek karbon yoğunluğuna sahip ve AB Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) kapsamında zaten yüksek karbon maliyetleriyle karşılaşan sektörler belirlendi. Bu sektörler ve ilgili ürünler şunlardır:
Demir ve Çelik: Ham demir, çelik ve çelik ürünleri, demir cevheri, hurda demir gibi temel ürünler. Bu sektör, küresel emisyonların önemli bir kısmını oluşturduğu için SKDM'nin merkezinde yer alıyor.
Alüminyum: Ham alüminyum, alüminyum teller, folyolar ve diğer alüminyum ürünleri. Alüminyum üretimi de yüksek enerji tüketimi ve dolayısıyla yüksek karbon emisyonları ile karakterizedir.
Çimento: Portland çimentosu, alüminli çimento ve diğer hidrolik çimentolar gibi çeşitli çimento türleri. Çimento üretimi, doğrudan proses emisyonları nedeniyle önemli bir karbon kaynağıdır.
Gübreler: Amonyak ve nitrik asit gibi kimyasal gübreler. Gübre üretimi, özellikle amonyak üretimi, enerji yoğun ve yüksek emisyonludur.
Hidrojen: Hidrojen üretimi de SKDM kapsamına alındı. Özellikle gri hidrojen üretimi (doğal gazdan) yüksek karbon ayak izine sahiptir. AB, yeşil hidrojen üretimini teşvik etmeyi amaçlıyor.
Elektrik: AB elektrik şebekesine ithal edilen elektrik. Elektrik üretiminin karbon yoğunluğu, üretildiği enerji kaynağına (kömür, doğal gaz vs.) bağlı olarak büyük farklılık gösterdiği için bu kalem de önemli.
Bu ilk liste, AB'nin karbon kaçağı riskini en yüksek gördüğü ve iklim hedeflerine ulaşmada en kritik olarak belirlediği alanları yansıtmaktadır. Ancak AB'nin uzun vadeli amacı, SKDM kapsamını genişleterek daha fazla sektör ve ürünü dahil etmektir. Gelecekte, kimyasallar, organik kimyasallar ve polimerler gibi diğer enerji yoğun sektörlerin de mekanizmaya dahil edilmesi bekleniyor. Bu potansiyel genişleme, Türk ihracatçıları için gelecekteki hazırlık ve uyum stratejilerinin belirlenmesinde önemli bir faktör olacaktır.
SKDM'nin hayata geçirilmesi kademeli bir yaklaşımla planlandı. Bu, hem ithalatçılara hem de üçüncü ülke ihracatçılarına sisteme uyum sağlamaları için bir süre tanımayı amaçlıyor. İşte SKDM'nin uygulama takvimi:
1 Ekim 2023 - 31 Aralık 2025: Geçiş Dönemi (Raporlama Yükümlülüğü)
Bu dönemde, SKDM kapsamındaki ürünlerin AB'ye ithalatını yapan firmaların (ithalatçılar veya dolaylı gümrük temsilcileri) sadece raporlama yükümlülüğü bulunmaktadır.
İthalatçılar, ithal ettikleri ürünlerin üretimindeki gömülü karbon emisyonlarını üç ayda bir AB Komisyonu'na raporlamak zorundadırlar. Bu raporlamalar, hem doğrudan emisyonları (üretim sürecindeki emisyonlar) hem de dolaylı emisyonları (üretimde kullanılan elektrikten kaynaklanan emisyonlar) içermelidir.
Bu dönemde herhangi bir mali yükümlülük (SKDM sertifikası satın alma) bulunmamaktadır. Amaç, veri toplama ve raporlama süreçlerini test etmek, firmaların sisteme alışmasını sağlamak ve AB için gerekli verileri toplamaktır. Türk ihracatçıları için de bu, veri şeffaflığı ve altyapı oluşturma açısından kritik bir hazırlık aşamasıdır.
1 Ocak 2026 ve Sonrası: Tam Uygulama Dönemi (Mali Yükümlülük)
Geçiş döneminin sona ermesiyle birlikte, SKDM tam olarak yürürlüğe girecek ve mali yükümlülükler başlayacaktır.
AB'ye ithalat yapan firmalar, ithal ettikleri ürünlerin gömülü karbon emisyonları karşılığında SKDM sertifikaları satın almak zorunda kalacaklardır.
Bu sertifikaların fiyatı, o dönemdeki AB ETS karbon fiyatına endeksli olacaktır. İthalatçılar, yıllık beyanlarını sunacak ve beyan ettikleri gömülü emisyon miktarına karşılık gelen SKDM sertifikalarını teslim edeceklerdir.
İthalatçının, ithal edilen ürünün menşe ülkesinde ödenmiş herhangi bir karbon fiyatı (karbon vergisi veya ETS bedeli gibi) varsa, bu miktar SKDM yükümlülüğünden düşülebilecektir. Bu, çifte vergilendirmeyi önlemeyi amaçlar.
Bu takvim, AB'ye ihracat yapan Türk firmaları için proaktif bir yaklaşım benimsemeyi zorunlu kılıyor. Özellikle geçiş dönemi, firmaların karbon ayak izlerini doğru bir şekilde hesaplamaları, gerekli verileri toplamaları ve raporlama sistemlerini kurmaları için bir fırsat penceresi sunuyor.
SKDM kapsamında ödenecek bedelin belirlenmesi, ithal edilen ürünlerdeki gömülü karbon emisyonlarının doğru bir şekilde hesaplanmasına dayanır. Bu, sürecin en teknik ve hassas kısımlarından biridir.
Hesaplama yöntemleri genellikle şu prensiplere dayanır:
Gerçek Emisyon Verisi Esası: Mümkün olduğunca, ithal edilen ürünün üretildiği tesisteki gerçek emisyon verileri (doğrudan ve dolaylı) kullanılacaktır. Bu veriler, üretim süreçleri, enerji tüketimi ve kullanılan yakıt türleri gibi detaylı bilgileri içerir. Türk ihracatçıların bu verilere ulaşması ve bunları AB standartlarına uygun şekilde hazırlaması gerekecektir.
Varsayılan Değerler: Eğer gerçek emisyon verileri mevcut değilse, güvenilir değilse veya doğrulanmamışsa, AB Komisyonu tarafından belirlenen varsayılan değerler kullanılacaktır. Bu varsayılan değerler, genellikle menşe ülkenin ilgili sektördeki ortalama emisyon yoğunluğunu yansıtır. Ancak bu, firmalar için genellikle daha yüksek bir maliyete yol açabilir, çünkü genel ortalamalar, verimli üretim yapan firmaların lehine olmayabilir.
Doğrudan ve Dolaylı Emisyonlar: Hesaplamalar hem doğrudan emisyonları (üretim süreci sırasında doğrudan salınan gazlar) hem de dolaylı emisyonları (üretimde kullanılan elektrikten kaynaklanan emisyonlar) içermelidir. Elektrikle ilgili dolaylı emisyonların hesaplanmasında, elektriğin üretildiği ülkenin enerji karışımındaki karbon yoğunluğu dikkate alınacaktır.
Veri Doğrulama: Toplanan emisyon verilerinin güvenilirliğini sağlamak amacıyla, AB, bu verilerin akredite olmuş, bağımsız bir doğrulayıcı tarafından kontrol edilmesini ve onaylanmasını şart koşacaktır. Bu doğrulama süreci, verilerin şeffaflığını, doğruluğunu ve AB standartlarına uygunluğunu sağlamak için hayati öneme sahiptir. Türk firmalarının bu doğrulamayı sağlayacak yetkin kuruluşlarla işbirliği yapması gerekecektir.
SKDM'nin bu teknik detayları, Türk şirketlerinin yalnızca uyum süreçlerini değil, aynı zamanda üretim süreçlerini ve tedarik zincirlerini de yeniden gözden geçirmelerini gerektiriyor. Doğru veri yönetimi, güvenilir raporlama ve emisyon azaltma stratejileri, bu yeni dönemde rekabetçiliği sürdürmenin anahtarı olacaktır.
Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM), Türkiye'nin en büyük ticaret ortağı olan Avrupa Birliği ile olan ilişkilerinde yeni bir dönemi başlatıyor. Bu mekanizma, Türk ekonomisi ve özellikle ihracatçı şirketler için hem önemli riskleri hem de stratejik fırsatları barındırıyor.
Türkiye'nin AB'ye yaptığı ihracatın önemli bir kısmı, SKDM kapsamındaki demir-çelik, alüminyum, çimento, gübre ve elektrik gibi enerji yoğun sektörlerden oluşuyor. Bu durum, SKDM'nin Türk ihracatçıları üzerindeki potansiyel etkilerini artırıyor.
Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması'nın (SKDM) getirdiği değişimler karşısında, özellikle AB'ye ihracat yapan Türk şirketlerinin proaktif bir uyum stratejisi geliştirmesi hayati önem taşıyor. Geçiş dönemi (1 Ekim 2023 - 31 Aralık 2025), firmalara bu yeni sürece adapte olmaları ve tam uygulama öncesinde hazırlıklarını tamamlamaları için değerli bir fırsat sunuyor. Peki, şirketler bu süreçte hangi adımları atmalı ve ne gibi hazırlıklar yapmalı?
SKDM'ye uyum, sadece bir maliyet kalemi olarak değil, aynı zamanda operasyonel verimliliği artırma ve sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşma yolunda bir kaldıraç olarak görülmelidir. Şirketlerin ilk aşamada atması gereken temel adımlar şunlardır:
Durum Analizi ve Kapsam Belirleme: İlk ve en kritik adım, şirketin kendi operasyonlarının ve AB'ye ihraç ettiği ürünlerin SKDM kapsamına girip girmediğini netleştirmektir. Kapsam dahilinde olan ürünlerin belirlenmesi, üretimin hangi aşamalarında karbon emisyonu oluştuğunun tespiti ve mevcut karbon ayak izinin detaylı bir şekilde analiz edilmesi gerekmektedir. Bu analiz, gelecekteki azaltım stratejileri için bir temel oluşturacaktır.
Veri Toplama Sistemlerinin Kurulması: SKDM, emisyon verilerinin doğru, güvenilir ve şeffaf bir şekilde raporlanmasını gerektirir. Şirketler, enerji tüketimleri, kullanılan yakıt türleri, üretim miktarları ve diğer ilgili operasyonel verileri düzenli olarak toplayabilecekleri robust sistemler kurmalıdır. Bu, manuel veri girişinden ziyade otomatik veya yarı otomatik sistemlerle desteklenmelidir.
Personel Eğitimi ve Farkındalık Oluşturma: SKDM'nin karmaşık yapısı göz önüne alındığında, ilgili departmanlardaki (üretim, finans, muhasebe, ihracat) personelin bu konuda bilgilendirilmesi ve eğitilmesi şarttır. Veri toplama, raporlama ve doğrulama süreçlerinde görev alacak kişilere özel eğitimler verilerek kapasite geliştirilmelidir.
Hukuki ve Finansal Danışmanlık: SKDM, hem hukuki hem de finansal yükümlülükler getiren karmaşık bir düzenlemedir. Şirketler, bu süreçte uzman hukuk ve mali müşavirlik firmalarından destek alarak, AB mevzuatına uyum, olası cezalar ve finansal yükümlülükler hakkında doğru bilgiye sahip olmalıdır.
SKDM'nin bel kemiğini doğru veri yönetimi ve zamanında raporlama oluşturur. AB Komisyonu'nun belirleyeceği raporlama formatlarına ve sıklığına uyum, şirketlerin sorunsuz bir geçiş dönemi yaşaması için elzemdir.
Detaylı Emisyon Raporlaması: İthalatçılar (ve dolayısıyla ihracatçılar), ürünlerin üretiminde ortaya çıkan doğrudan ve dolaylı emisyonları detaylı bir şekilde raporlamak zorundadır. Bu, özellikle enerji tüketiminden kaynaklanan emisyonlar (kullanılan elektriğin karbon yoğunluğu dahil) ile proses emisyonlarını (örn. çimento üretimindeki kireçtaşı kalsinasyonu) içermelidir.
Dijital Çözümler ve Otomasyon: Manuel raporlama süreçleri, hata yapma riskini artırabilir ve operasyonel yükü ağırlaştırabilir. Bu nedenle, şirketler dijital SKDM platformları veya mevcut ERP sistemlerine entegre edilebilir çözümler araştırarak veri toplama, hesaplama ve raporlama süreçlerini otomatize etmelidir. Bu tür yazılımlar, AB'nin belirlediği raporlama formatlarına otomatik uyum sağlayabilir.
Üçüncü Taraf Doğrulama: Tam uygulama döneminde (2026 sonrası) sunulacak emisyon beyanlarının bağımsız bir doğrulayıcı tarafından onaylanması gerekecektir. Firmaların, bu doğrulama sürecine şimdiden hazırlanması, gerekli belgeleri düzenli tutması ve akredite kuruluşlarla iletişim kurması önemlidir. Geçiş dönemindeki raporlamalar için henüz doğrulama zorunluluğu olmasa da, ilerideki gereklilikler için hazırlıklı olmak faydalıdır.
SKDM, şirketleri pasif bir uyum sürecine itmek yerine, aktif olarak karbon ayak izlerini azaltmaya teşvik eden bir mekanizmadır. Bu, aynı zamanda maliyetleri düşürme ve uzun vadede rekabet gücünü artırma fırsatı sunar.
Düşük Karbonlu Teknolojilere Yatırım: Şirketler, üretim süreçlerindeki karbon yoğunluğunu azaltmak için yeni nesil düşük karbonlu teknolojilere yatırım yapmalıdır. Bu, enerji verimliliğini artıran makineler, atık ısı geri kazanım sistemleri, yakıt dönüşümleri (örn. kömürden doğal gaza veya yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş) ve karbon yakalama ve depolama (CCS) teknolojileri olabilir.
Süreç Optimizasyonu ve Kaynak Verimliliği: Üretim süreçlerinin optimize edilmesi, hammadde ve enerji kullanımının azaltılması, atıkların minimize edilmesi gibi yaklaşımlar, doğrudan karbon emisyonlarının düşürülmesine katkı sağlar. Bu tür süreç optimizasyonları, sadece çevresel fayda sağlamakla kalmaz, aynı zamanda operasyonel maliyetleri de düşürür.
Yenilenebilir Enerji Entegrasyonu: Şirketlerin kendi enerji ihtiyaçlarını karşılamak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarına (güneş panelleri, rüzgar enerjisi) yatırım yapması veya yeşil enerji tedarikçileriyle anlaşması, dolaylı karbon emisyonlarını önemli ölçüde azaltabilir. Bu, aynı zamanda enerji maliyetlerindeki dalgalanmalara karşı da bir koruma sağlayabilir.
Ar-Ge ve İnovasyon: SKDM, şirketleri kendi bünyelerinde veya işbirlikleriyle Ar-Ge faaliyetlerine yönlendirmelidir. Daha sürdürülebilir ürünler geliştirme, karbon yoğunluğu daha düşük üretim yöntemleri keşfetme ve döngüsel ekonomi prensiplerini iş modellerine entegre etme çabaları, uzun vadeli rekabetçilik için kilit rol oynayacaktır.
SKDM'ye uyum süreci, şirketler için sadece bir yasal zorunluluk değil, aynı zamanda kendilerini geleceğin "yeşil" ekonomisine hazırlama, maliyetlerini optimize etme ve küresel sürdürülebilirlik hedeflerine katkıda bulunma fırsatıdır. Erken aksiyon almak ve stratejik planlama yapmak, bu yeni dönemde ayakta kalmanın ve büyümenin anahtarı olacaktır. lü", "Geleceğe Bakış" ve "Sonuç" başlıklarını ele alarak makalenizi tamamlayabiliriz.
Ek Maliyet Yükü: SKDM'nin tam olarak uygulanmaya başlanacağı 2026 yılından itibaren, Türk firmaları AB'ye ihraç ettikleri ürünlerin gömülü karbon emisyonları için AB'ye bir bedel ödemek zorunda kalacak. Bu, ihracat maliyetlerini doğrudan artıracak ve Türk ürünlerinin AB pazarındaki rekabetçiliğini olumsuz etkileyebilir. Özellikle düşük marjlı sektörlerde faaliyet gösteren firmalar için bu maliyet artışı ciddi bir baskı oluşturabilir.
Veri Toplama ve Raporlama Zorlukları: Geçiş döneminde (Ekim 2023 - Aralık 2025) başlayacak olan detaylı veri toplama ve raporlama yükümlülükleri, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ) için operasyonel zorluklar yaratabilir. Emisyon verilerini doğru, şeffaf ve AB standartlarına uygun şekilde toplamak, raporlamak ve doğrulatmak, teknik bilgi ve yatırım gerektiren bir süreçtir. Bu süreçte yetersiz kalmak, ek cezalara veya ticari engellere yol açabilir.
Pazar Kaybı Riski: Eğer Türk firmaları SKDM'ye uyum sağlayamaz veya ek maliyetleri ürün fiyatlarına yansıtmakta zorlanırsa, AB pazarında pay kaybedebilirler. AB'li ithalatçılar, SKDM maliyetlerini minimize etmek için daha az karbon yoğun ürünler sunan veya uyum sürecinde daha ilerlemiş tedarikçilere yönelebilirler.
Teknolojik Dönüşüm İhtiyacı: SKDM, firmaların emisyon yoğunluklarını düşürmelerini zorunlu kılacak. Bu da, eski ve karbon yoğun üretim teknolojilerine sahip Türk firmaları için önemli bir teknolojik dönüşüm baskısı anlamına geliyor. Bu dönüşüm için gerekli yatırım maliyetleri, özellikle sermayeye erişimi kısıtlı KOBİ'ler için bir risk faktörüdür.
SKDM, her ne kadar ilk bakışta bir maliyet ve risk unsuru gibi görünse de, orta ve uzun vadede Türkiye için önemli fırsatlar da sunmaktadır. Bu mekanizma, sürdürülebilir bir ekonomiye geçişi hızlandıracak bir katalizör görevi görebilir.
Yeşil Dönüşüm Yatırımları: SKDM'ye uyum, Türk sanayisini düşük karbonlu üretim teknolojilerine ve enerji verimliliği projelerine yatırım yapmaya teşvik edecektir. Bu yatırımlar, sadece karbon maliyetlerini azaltmakla kalmayacak, aynı zamanda enerji bağımlılığını azaltacak ve üretim süreçlerini daha verimli hale getirecektir. Bu dönüşüm, Türkiye'nin uluslararası arenadaki "yeşil" imajını güçlendirebilir.
Yeni Finansman Kaynaklarına Erişim: Karbon emisyonlarını azaltmaya yönelik projeler, ulusal ve uluslararası yeşil finansman kaynaklarına erişim fırsatları sunmaktadır. Dünya Bankası, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) gibi uluslararası finans kuruluşları, yeşil dönüşüm projelerine yönelik özel kredi ve hibe programları sunmaktadır. SKDM'nin yarattığı aciliyet, bu tür finansman kaynaklarının Türkiye'ye akışını hızlandırabilir.
İklim Teknolojileri ve İnovasyon: SKDM, Türk şirketlerini çevresel performanslarını iyileştirmek için inovasyona yöneltecektir. Bu da, karbon yakalama, depolama ve kullanma (CCUS) teknolojileri, yenilenebilir enerji entegrasyonu ve enerji verimli ekipman geliştirme gibi alanlarda yerel Ar-Ge ve üretim kapasitesinin artırılmasına yol açabilir. Bu, uzun vadede Türkiye'yi iklim teknolojileri alanında bir oyuncu haline getirme potansiyeli taşır.
Sektörel Dönüşüm ve Pazar Çeşitliliği: SKDM'nin getirdiği baskı, firmaları üretim portföylerini çeşitlendirmeye ve daha az karbon yoğun ürünlere yönelmeye teşvik edebilir. Bu durum, Türkiye'nin ihracat yapısını daha sürdürülebilir ve iklime dayanıklı hale getirmeye yardımcı olabilir.
SKDM, Türkiye'nin sadece AB ile olan ticari ilişkilerini değil, aynı zamanda küresel rekabetçilik dinamiklerini ve iklim diplomasisi alanındaki konumunu da etkileyecektir.
Sürdürülebilir Rekabet Avantajı: SKDM'ye erken ve etkin uyum sağlayan Türk firmaları, AB pazarında sürdürülebilir bir rekabet avantajı elde edebilirler. Yüksek karbon maliyetleri ile karşılaşan diğer üçüncü ülke ihracatçılarına kıyasla, düşük karbon ayak izine sahip Türk ürünleri tercih sebebi haline gelebilir. Bu, Türkiye'yi "yeşil üretim üssü" olma yolunda önemli bir adım attırabilir.
İklim Diplomasisi ve Müzakereler: SKDM, Türkiye'nin uluslararası iklim müzakerelerindeki konumunu etkileyecektir. Türkiye, kendi ulusal emisyon ticaret sistemi (ETS) gibi karbon fiyatlandırma mekanizmalarını geliştirerek veya AB ile mevcut karbon fiyatlandırmasının SKDM yükümlülüklerinden mahsup edilmesi konusunda diplomatik çaba göstererek, çifte maliyet yükünü hafifletme imkanına sahip olabilir. AB ile yürütülecek yapıcı diyalog, Türk firmalarının lehine çözümler üretilmesine yardımcı olabilir.
Gelişen Yeşil Tedarik Zincirleri: Küresel şirketler, tedarik zincirlerinin tamamında karbon ayak izini düşürmeye odaklanmaktadır. SKDM'nin etkisiyle, AB'li alıcılar, yeşil tedarik zincirlerine sahip Türk tedarikçileri tercih edebilir. Bu da, Türk firmalarının küresel tedarik zincirlerindeki entegrasyonunu güçlendirecek bir fırsat yaratır.
SKDM'nin Türkiye üzerindeki etkileri çok yönlüdür ve sadece ticari değil, aynı zamanda çevresel ve teknolojik dönüşümü de tetikleyecektir. Bu süreci bir tehdit olarak görmenin ötesinde, Türkiye'nin sürdürülebilir ve rekabetçi bir geleceğe geçişi için bir itici güç olarak değerlendirilmesi kritik öneme sahiptir.